Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Kurumsal İletişim Buluşması, Medya ve Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Burhanettin Bulut başkanlığında bugün parti genel merkezinde düzenlendi.
“İktidar yolunda parti politikalarını daha etkin şekilde duyurmak” amacıyla düzenlenen buluşmaya, 81 il örgütünün basın ve sosyal medya sorumluları katıldı.
CHP’YE KURULTAY SORUŞTURMASI
Bulut, CHP’nin kurultayına başlatılan soruşturmaya ilişkin, “Bu kadar fütursuz, bu kadar ahlaksız, bu kadar kendini bilmez bir iktidar var. Böylesi yalanı, böylesi iftirayı normal bir aklın söyleme ihtimali yok. Böylesi bir kötülüğü devlet aklıyla izah etmenin de şansı yok. Devlet aklını yitirmiş, sağlıklı düşünme yetisinden uzaklaşmış bir iktidar var. O iktidara karşı halka gerçekleri anlatacak yolu sizlerle açacağız” dedi.
Bulut, buluşmanın açış konuşmasını yaptı. Bulut’un konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“Ülke açısından çok zor bir dönemdeyiz. İyiliklerle kötülüklerin çok iç içe geçtiği, fenalıkların anlatılamadığı ancak yaşanan sürecin bir algı operasyonu ötesine geçmediği bir dönemdeyiz. Cumhuriyet tarihi itibarıyla dönem dönem zorluklar çekilmiştir. Ama onların hepsinin bir adı olmuştur. Onun en fenalıkları içerisinde örneğin darbe dönemleri olmuştur. Demokrasinin askıya alındığı dönemler olmuştur. Ama böylesi bir dönem hiç bugüne kadar yaşanmadı.
Bu dönemin tarifini belki bugün yapmak çok zor ama ileride yapacağız. Bunları hep ifade ettik, o şaibeli referandum dönemlerinde ifade ettik, 2018’deki seçimlerde söyledik, 2023’teki seçimlerde defalarca söyledik. Bu partili cumhurbaşkanlığı sisteminin bu ülkenin en büyük belası, kötülüklerin başı olduğunu ifade ettik. Ama gelgelelim bu operasyonları, bu algı yönetimi her gün biraz daha artarak devam etti.”
“BASIN KUŞATMA ALTINDA”
“CHP kurucu bir parti. En zor dönemlerde ülkenin teminatı olmuş bir parti. Bugün de aynı teminatı, aynı gücü göstermeye devam ediyor. Bir yalan, iftira ve algı yönetiminin içerisinde olan bir dönemdeyiz diye ifade ettik. Bunları ifade etmek, bunların karşısında gerçekleri ifade etmenin çeşitli yöntemleri var. İşte demokrasi o yüzdendir. Bunların en başında basın vardır. Bunların en başında kurumların kendileri vardır. Özellikle başta devlet kurumları, örneğin yargı, örneğin devletin bürokrasisi vardır. Ama bunların hiçbirinin işlemediği bir dönemdeyiz. Burada bir tek yol kalıyor.
CHP’nin bu erozyona uğrayan demokrasisinin, hukukun, yargının hepsinin ötesinde bunları bu gerçekliği halka anlatmak ve bu anlatım sırasında da gerçeği olabildiğince yaygınlaştırmak. İşte burada bulunma gerekçemiz o. Biliyorum işimiz zor ama tarihimizde bu zor günlere ilişkin yığınla örnekler var. Hepimiz için en önemli örnek, en önemli şiar, en önemli yol gösterici Mustafa Kemal Atatürk’tür. Hatırlayın, Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı mücadelesini Bandırma Vapuru’nda bir yol açarak, Samsun’a giderek açmıştır. Belki de biz de bugün o yol açmanın eşiğindeyiz. CHP, her zaman demokraside, halkın sorunlarına bir yol açmıştır. Bugün de biz basının kuşatma altında olduğu, demokrasisinin, ekonominin, yargının hali ortada olduğu bir dönemde bir yol açma toplantısı.”
“CHP 1. PARTİ OLDUKTAN SONRA KÖTÜLÜKLERIN DOZU ARTMAYA BAŞLADI”
“‘Bu sıkıntıların başlangıcı nereden geldi’ derseniz elbette CHP birinci parti olduktan sonra kötülüklerin dozu artmaya başladı. 31 Mart akşamı, Genel Başkanımız dışarıda yaptığı toplantıda ifade ettiği, yine aynı gece burada yaptığı toplantıda, büyük bir sorumluluk aldığımızı ve bu sorumlulukla davranacağımızı ifade ettik. Ve adına ‘normalleşme’ denilen, aslında anormalliklerin ortaya çıkartıldığı, anormalliklerin anlatıldığı bir dönemde iktidar önce bu işten kendisince bir fayda göreceğini düşündü. Ve o görüşmeler ışığında toplumda çok da kabul gören bir siyasi sayfa açıldı.
Ancak o sayfa CHP’nin oylarının artışına, AK Parti’nin oylarının düşmesini devam ettirdi. Bunu gören iktidar, işte o zaman bu fenalıkları ve kötülükleri arttırmaya başladı. O döneme ilişkin yapılan eleştirilerin hepsinin ötesinde, elbette kendimize göre fikirlerimiz var ama sonuçta bir kamuoyu yoklaması, halkın bu konuda fikirlerinin aktarılması gibi bir tespitleme var. O tarihlerde bu gidişattan memnuniyet oranı çok yüksekti. Ama iktidarı besleyen kutuplaşmada bu oranda azalmaya başlamıştı. Yani 31 Mart seçimlerinde ‘Türkiye İttifakı’ diye başlattığımız politikanın içerisinde, elbette daha önce diğer partilere oy vermiş insanlar CHP’ye oy verdiler. Ve bunu engellemek o gün tüm tuşlara bir anda bastılar. Çünkü ne olursa olsun oylarını yükseltemeyince ve CHP’nin 31 Mart seçimlerinden bugüne kadar gelinen süreçte birinci parti olma hüviyetini devam ettirince tuşlara tek tek bastılar.”
Ama yine hiçbir delil, bu konuda bir iddianameye girecek ciddi bir madde sunmadılar. Buradaki amaç CHP’li belediyelerin akçeli işlere bulaştığını anlatabilmek. Daha sonra sadece CHP ile kalmadılar elbette. Meseleyi sadece CHP’yi güçsüzleştirmek değil, aynı zamanda kamuoyu baskısını da azaltmak, kamuoyunun demokrasi taleplerini, kamuoyunun bireysel hak ve özgürlük taleplerini azaltacak operasyonlara da devam ettiler.
Çok çarpıcı bir örnektir, o da Ayşe Barım. Ayşe Barım’a önce ‘tekelleşme’ diye soruşturma açtılar. Daha sonra Gezi’ye bağladılar. Şu anda Ayşe Barım hapiste. Neden hapiste olduğunu bilmiyor. Onunla ilgili de bir iddianame şu anda ortada yok. Ayşe Barım üzerinden aslında şunu söylüyorlar: Sakın ha, Gezi olayları gibi bir eylemin içerisine girmeyin. Biz, hepinizin tanıdığı sanatçıları bile soruşturmaya tabi edebiliyoruz.’ Bu korku imparatorluğuna dair atılan bir adım.”
“ÜMIT ÖZDAĞ’IN HAPİSTE OLMASI UTANÇ VERİCİ”
“Teğmenleri ilk başta övdüler, ‘Hepimiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ dediler. Sonra tam da bu döneme girdiğimizde, kutuplaşmadan istedikleri şeyi alamayacaklarını gördükleri anda buradaki tuşa da bastılar. Bir anda o teğmenleri, sanki FETÖ döneminin kumpaslarında olduğu gibi, bir operasyon içerisine aldılar ve teğmenleri ordudan attılar. Orada hukuksal olarak çok çarpıcı bir durum var. Emir saatini geçmiş, orada yapılan organizasyonlar bittikten sonra yapılan bir kılıç çekme olduğu halde, bu teğmenlerimizi ordudan attılar. Ümit Özdağ, bir partinin genel başkanı. Dünyanın hiçbir tarafında bir partinin genel başkanı böylesi mesnetsiz, böylesi hukuksuz bir sebeple içeri atılmaz.
Elbette soruşturma açılabilir, elbette sorgulanabilir, kamuoyu önünde tartışmaların içerisinde ağır ithamlarda bulunulabilir ama hapse atmak sadece darbe dönemlerinde olur. Türkiye’de bir partinin genel başkanının ne zaman içeri girdiğini hepiniz biliyorsunuz. Ne zaman ki bir darbe var, o zaman bir partinin genel başkanı hapse atılabiliyor. Bugün, Ümit Özdağ’ın hapiste olması sadece Türkiye’nin demokrasisi açısından değil, Türkiye’nin itibarı açısından da geldiği nokta açısından da utanç vericidir.”
“BASIN ŞU ANDA KUŞATMA ALTINDA”
“Basın şu anda bir kuşatma altında. Halk TV’deki durum bir gazetecilik çalışmasıydı. Bir gazetecinin yatarı olmayan bir noktada, 14 gündür hapiste olmasının hiçbir izahı yoktur. O yüzden burada basın ilkeleri ya da yapılan haberin doğruluğu tartışılmaz bile. Burada yapılan; gerçekleri haberleştiren Türkiye’deki üç beş basın birimini yok etme, etkisizleştirme, kapatma. Bunlara ilişkin bir operasyondur. Suat Toktaş da bu operasyonda şu anda içeride yatan bir gazetecidir. BirGün gazetesinden üç gazeteci arkadaş gecenin bir saatinde soruşturmaya tabi tutuldu, emniyete götürüldü.
Ertesi gün bırakıldı. Götürülme gerekçeleri Sabah gazetesinde yayınlanan bir haberi kendi gazetelerine taşımak. Yani Sabah gazetesine herhangi yasağı olmayan bir haber, BirGün gazetesinde yasak olarak geldi. Cem Aydın, bizim Gençlik Kolları Genel Başkanımız, her zaman yaptığımız videolardan paylaşım yaptı. Önce yine sabahın erken saatlerinde polisler tarafından sorguya götürüldü. Dün de genel başkanımızla alakalı beş yıllık bir iddianame hazırlandı. Olacak bir şey değil.”
“DEVLET AKLINI YİTİRMİŞ BİR İKTİDAR VAR”
“Yine dün sabah, İstanbul’daki meclis üyelerimize soruşturma açıldı. 24 saattir hiçbir şekilde bilgi aktarılmıyor, avukatlarıyla bile görüşülmüyor. Savcılığın basına servis ettiği notta, kent uzlaşısını sanki bir suçmuş gibi, sanki yasa dışı bir örgütlenme varmış gibi bir algı yapılıyor. O arkadaşlarımızın da meclis üyesi olma faslında gayet kamuoyu önünde tartışarak, konuşarak -bu salı günü Genel Başkanımızın yine kürsüden ifade ettiği gibi- bir Türkiye ittifakının sonucudur. O ittifakın içerisinde sadece Kürt muhafazakarlar yoktu ya da Kürt demokratlar yoktu. Bu ülkenin gidişatından memnun olmayan herkes vardı. Son olarak da kurultayla ilgili, partimizle ilgili, şanlı tarihi olan, dünyada sayılı 100 yılı geçmiş partilerden birisi olan, bu ülkenin kurucu değerlerinin temelini atan, kurucu parti olan CHP’nin kurultayını ‘şaibeli’ diye şu anda kamuoyu önünde kendi havuz medyası üzerinden her gün haberleştiriyorlar.
Her gün yalan yanlış iftiralarla kurultayı tartışıyorlar. Cumhuriyet’in tarihinde siyasi partilerin içerisinde hangi kurultayda mevcut genel başkanı, bir başka genel başkan adayı olarak o seçimlerde genel başkan değişmiştir? Var mı böyle bir örnek? İsmet Paşa’yı söylerler, İsmet Paşa adaylıktan çekilmiştir. Tek örnektir. Böyle bir Türkiye’de demokrasinin erozyona değil, yok edildiği bir dönemde, her şeyin tek bir kişinin karar verdiği bir dönemde bir kurultay yaşanıyor, o kurultayda sonradan adaylığını deklare eden, yani mahalle delegasyon seçimlerinde adaylığı henüz belli olmayan, ilçe seçimlerine henüz adaylığı belli olmayan ama ülkenin ihtiyaçlarını, toplumun isteklerini ifade eden bir kurultay gerçekleşmiş ve ‘Genel merkezin etkisinde’ diye sürekli ifade edilen o delege, kurultayda genel başkanı ve yönetimi değiştirmiştir.
Bu Türkiye siyasi tarih açısından ilktir. Demokrasi açısından gurur vericidir. Onur verici bir kongre olmuştur. Bugün İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanımız o gün o kurultayın da divan başkanıydı. Bu kadar fütursuz, bu kadar ahlaksız bu kadar kendini bilmez bir iktidar var. Böylesi yalanı, böylesi iftirayı normal bir aklın söyleme ihtimali yok. Böylesi bir kötülüğü devlet aklıyla izah etmenin de şansı yok. Devlet aklını yitirmiş, sağlıklı düşünme yetisinden uzaklaşmış bir iktidar var. O iktidara karşı halka gerçekleri anlatacak yolu sizlerle açacağız.”
“KAMUNUN TÜM OLANAKLARI SARAY İÇİN KULLANILIYOR”
“Bugün havuz medyasında ya da yandaş basında yapılan gazetecilik, gerçeklerin aktarılması değil. George Orwell’in söylediği gibi, ‘Gazetecilik, birilerinin yayılmasını istemediği haberleri yaymaktır. Bunları yazmaktır. Aksi halkla ilişkilerdir.’ Basın başka bir şey. Burada yapılan tümüyle, ‘Cambaza bak’ hikayesidir. Bir ip gerilmiştir, orada bir cambaz yürütülüyor. Türkiye’de var olan yapılar; özellikle devlet kurumları TRT, RTÜK, Basın İlan Kurumu bunların hepsi şu anda ‘Cambaza bakın’ demenin ötesinde hiçbir görevleri yok. Eskiden adaletsizlik arada yaşanırdı, hukuksuzluk çok çaktırılmazdı ama şimdi sistematik bir şekilde hukuksuzluk ve sistematik bir şekilde kamu kaynakları, kamu kurum yetkilileri kamunun tüm olanakları saray için kullanılıyor. RTÜK’ün başındaki kişi, ‘İktidara çok laf söylemeyi doğru bulmuyorum’ diye ifade edebiliyor.
Basının, sivil toplum örgütlerinin temel özelliği muhalefet etmektir. Yapılanları, daha iyisi olsun diye eleştirmektir. TRT, seçim döneminde paramızla reklam yapmadı. Sonra da döndüler, ‘Kamu yararı görmediğimiz yayınları yapmayabiliyoruz’ diye açıklama yapıyor. Seçim var, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) kararları var, haklar var, partimize seçim bütçesi aktarılıyor. Tüm bunlar kamu hizmetiyken TRT’ye göre değil. TRT’nin başındaki kişi devletten para aldığını, yani kamu görevlisi olduğunu dahi unutmuş durumda. Böylesi bir rezillik daha önce yoktu. 12 Eylül döneminde bile bazı işler bu kadar aleni, açık yapılmazdı.
Ama bu arkadaşlarımız iyice yüzsüzleşmiş durumdalar. Basın İlan Kurumu keza aynı şekilde istediği yere ilan verebiliyor. İletişim Başkanlığı Türkiye’de neyi nasıl haber yapılması gerektiğini ifade ediyor. Gazeteler tek manşet atıyorsa o İletişim Başkanlığı’ndan gelmiş demektir. Diğer sopaların yanında yargı sopası şu anda en etkili ajan olarak kullanılıyor.”
“HALA CUMHURİYET HASSASİYETİ OLANLAR ÇOĞUNLUKTA”
“Tabii bunlarla ilgili yasal düzenlemeler var. Dezenformasyon Yasası çıktı. ‘Gazeteciler için değil’ dediler, gazetecileri içeri aldılar. Etki ajanlığı yasasını çıkartmak istediler, çıkmadı ama çıkmamış yasayı, Meclis’ten reddedilmiş yasayı Ayşe Barım için kullandılar. Siber güvenlik diye bir yasa teklifi hazırlıyorlar. Orada da gazetecilere sansür uygulamak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Mesele Türkiye’de var olan yoksulluğu, hukuksuzluğu, kötülüğü göstermemek adına insanları bir başka dünyada, hayalde yaşıyormuş gibi bir algıdır.
“BU HALKIN CHP’YE, CHP’NİN DE İKTİDARA İHTİYACI VAR”
“O açıdan biz nasıl kurultayda değişim yaşadıysak, o kurultay neticesinde beş ay sonra Türkiye’de birinci parti olduysak, halkın gerçeklerini 31 Mart öncesi nasıl ifade ettiysek, 31 Mart sonrasında aynı şekilde siyasetçinin gündemi değil, toplumun gündemini bu partinin örgütleri dile getirdiyse aynı şekilde bunu yapacak, hem gücümüz var hem de toplumda böyle bir umut var. Bundan sonra yapılacak işlerde en büyük görev örgütlerimize düşüyor, CHP’ye gönül verenlere düşüyor, Türkiye’de demokrasi için uğraş verenlere düşüyor, ‘Bu ülkede benim evladım yaşasın.
Bu ülkede kalmaya devam etsin’ diyenlere düşüyor, ‘Ülkemde güven yok, huzursuzum. Yarın benim başıma bir şey gelir mi’ diye endişe duyanlara düşüyor. Tüm bunlara karşı bizim de sorumluluğumuz var. CHP’nin bu ülkeye karşı başta nasıl sorumluluğu varsa kurucu değerler açısından, bugün de aynı şekilde bu halkın CHP’ye, CHP’nin de iktidara ihtiyacı var. Genel Başkanımız adaylık sürecini başlatırken ‘Başlıyoruz’ diye ifade etti. Biz de bugün bu toplantının son cümlesi olarak ‘Şimdi başlıyoruz’ diyorum.”
Bulut’un açış konuşmasının ardından buluşma, basına kapalı olarak devam etti.
More Stories
İzmir’de eşi tarafından öldürülen Nuran Özcan’ın davasında karar açıklandı
Libya’da Bakan Adel Juma’ya Suikast Girişimi
Bursa İnegöl’den coğrafi işaretli ürününe dev katkı